Kaside Nedir?
Kasideler, genellikle birini övmek ya da yermek (eleştirmek) amacıyla yazılan şiirlerdir. Genellikle din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan divan edebiyatı şiirlerdir. Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. Çok katı bir kalıpla yazılan kasideler, altı bölümden oluşur.
Kasideler Türk edebiyatında 13. Yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Nazım birimi beyittir. Beyit sayısı 33 ile 99 arasında değişir. Kasidenin ilk beyitine matla denir. Şair kasidesi içinde matlayı tekrar ederse tecdid-i matla denir. Matlayı birden çok tekrar ederse bu zat-ül metali veya zül metalidir. Kasidenin son beyitine makta, şairin mahlasının bulunduğu beyite taç beyit denir. Kasidenin en güzel beyiti beyt-ül kasid olarak isimlendirilir.
Kasidenin Bölümleri
1) Nesip (Teşbib)
- Kasidenin ilk bölümü ve aynı zamanda en ağır bölümüdür.
- Genelde 15 ile 20 beyit arasında olur.
- Şair bu bölümde betimleme yapar; kadın, kış, at, bahar vs.
Baharın tasviri yapılıyorsa “Bahariye”, kışın tasviri yapılıyorsa “Şitaiye”, Temmuz’un tasviri yapılıyorsa “Temmuziye”, Ramazanın tasviri yapılıyorsa “Ramazaniye”, atın tasviri yapılıyorsa “Rahşiye”, hamamın tasviri yapılıyorsa “Hamamiye”. Gibi değişik tasvirler yapılır, yani kasidenin tasvir bölümüdür.
2) Girizgah
- Nesip bölümünden methiye bölümüne geçerken söylenen ve basamak görevinde olan beyitlerdir.
- Şair bu bölümde övgüye başlayacağını haber verir.
- 1 – 2 beyitten oluşur.
3) Methiye
- Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür.
- Şiir yönü çok zayıf, dil yönü de diğer bölümlere göre çok ağırdır.
4) Tegazzül
- Gazel söyleme anlamına gelir, bütün kasidelerde olması gerekmez.
- Methiyeden sonra şair bir fırsatını düşürüp aynı ölçü ve uyakta bir gazel söyler, buna tegazzül denir.
5) Fahriye
- Şairin kendini övdüğü bölümdür.
- Fahriyeyi en seven şair Nefi’dir.
6) Tac (Tac bir bölüm değil sadece şairin isminin geçtiği beyittir)
- Şairin kendisi hakkındaki yeni düşüncelerini söylediği bölümdür.
- 2 – 3 beyit bulunur.
- ‘Nefi’ çok kullanır
7) Dua
- Kasidenin son bölümüdür.
- Birkaç beyit olur.
- Şair burada övdüğü kişinin başarılı, uzun ömürlü, talihinin iyi olması yönünde dua eder.
Kaside ve Tarihsel Önemi
Kasideler, sosyal ve kültür tarihi araştırmacısı için önemli bir belge ve bilgi kaynağı olarak değerlendirilebilirler. Resmî tarihi vesikalar kadar, edebî metinlerin de tarih araştırmacısı için önemli bir belge olduğunu ispatlayacak önemli kaynaklar arasındadır.
Kasideler, ideal devlet adamı profili çizme, sosyal ve ekonomik konularda devrin özelliklerini yansıtma, sosyal hayatın değişik sahnelerini anlatma, tarihî şahsiyetlerin biyografik bilgilerine katkıda bulunma, siyasal ve kültürel tarihin pek çok değişik safhası için yazılmış edebi eserlerdir.
Resim 1: Şair Nedim Resim 2: Şair Nef’i
Örnek Kasideler
Kaside
Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i-yekpâre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihân-tâb ile tartılsa sezâdır
Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ
Elhak bu ne hâlet bu ne hoş âb u hevâdır
İnsâf[ı] değildir anı dünyâya değişmek
Gülzâr[ı]ların cennete teşbîh[i] hatâdır
İstanbul’un evsâfını mümkün mü beyân hiç
Maksûd[ı] hemân sadr-ı kerem-kâra senâdır
Ez-cümle Nedîmâ kulun ey Âsaf-ı devrân
Müstağrak-ı lütf u kerem ü cûd u atâdır
NEDİM
KASİDE-Yİ HÜLYA (Şair Ali KAYBAL)
‘ Sevgili eşime ithaftır ‘
Ey divane bülbül gel bahara er
Açılmış goncaya sen de gönül ver.
Ruhuna hoş gelen bir türkü gibi
Seni saracak aşk rüzgarı eser.
Kırmızı renkleri bir kadeh gibi
Açılmış goncalar beni okşa der.
Dayanılmaz arzu varsa içinde
Kanatlarında güç, eksik olmaz fer.
Nereye koyarım diye düşünme
Sinenin üstüdür güzel olan yer.
Tatlı nağmelerle bezenmiş sözler
Kalbin derinine sevdayı eker.
Sevda öyle bir şey ki anlamazsın
İnceden inceye bir derdi döşer.
Unutmak istersin güzelliğini
Sen istedikçe o derine iner.
Bir bedeli vardır güzel sevmenin
Aşık olan çile çekerek öder.
Meyhanelerini mesken tutarsın
Sarhoşu olan ten kendinden geçer.
Sarılır kadehin ince beline
Yudum yudum içer, arzuyla öper.
Her damla düştükçe alevlenir kor
Baktığın yerlere hayali düşer.
Divanedir artık taşıdığın can
Harı söndürmeye çöllere gider.
Leyla’yı arayan gözlerin artık
Kumların üstünde Mecnun’a döner.
Her adım attığın yerde o vardır
Serabına doğru seni sevkeder.
Hülya’yı öveyim tatlı sözlerle
Ne güneş doğacak artık ne kamer.
Güneş doğmayınca sabah olmaz
Günün ilk ışığı olmaz da seher.
Çalkalanan deniz dalgalarında
Yol göstermeyecek artık bir fener.
Azgın dalgalarda yol gösterecek
Tam gönlüme göre istenen rehber.
Ne kadar derinde olsa da yine
Aranıp çıkartmak istenir cevher.
İnciler dizilmiş olur sineye
Bulununca onun gibi mücevher.
Ziyasından yoksun kalmış yıldızlar
Gece karanlıkta Hülya’yı bekler.
Aşk yarama merhem olacak ilaç
Dünyada Hülya’dır, ahrette kevser.
Ey divane bülbül onu övmeye
Sözler yetmez gayri, o tek şaheser.
Ey Dermani sende maarifet var
Çile sardıranı sevmektir hüner.
Kulunu seversin Yaradan için
Her sevgi içinde Allah’ı gizler.
Çektiğin çilenin sevabı varsa
Hem ahirete, hem dünyaya yeter.
Günahtan arınmış olanlardan ol
Kurulunca Hak’kın önünde mahşer.
Günahı çok olan sana bakınır
Aşık olan canı gıbtayla izler.
Ey Allah’ım gonca gülün dalında
Sonsuza dek eksik olmasın amber.
Hidayet eyle sen güzel kuluna
Kalbime karşı hep olsun münevver.
Şahadeti eksik etme dilinden
Hak’kın üzerine olsun mukadder.
Yanlışa düşüp de bocalamasın
Tek kılavuz olsun ona Peygamber.
Onun sevgisi var benim kalbimde
Benim sevgim onda olsun muteber.
Şair: Ali KAYBAL
Şair Nef’i-nin 4.Murata Sunduğu Kaside
esdi nesim-i nevbahar açıldı güller subdem
açsun bizüm de gönlümüz saki meded sun cam-ı cem
erdi yine ürd-i bihişt oldı heva anber-sirişt
alem bihişt-ender-bihişt her guşe bir bag-ı irem
gül devri ıyş eyamıdır zevk u sefa hengamıdur
aşıkların bayramıduf bu mevsim-i ferhunde-dem
dönsün yine peymaneler olsun tehi humhaneler
raks eylesun mestaneler mutribler etdükçe nagam
bu demde kim şam u sehher meyhane bga reşk ider
mest olsa dilber sevse ger ma’zurdur şeyhü’l-harem
ya neylesun biçareler alüfteler avareler
sagar suna mehpareler nuş itmemek olur sitem
yar ola cam-cem ola böyle dem-i hurrem ola
arif odur bu dem iyş u tarabla mugtenem
zevki o rind eyler tamam kim tuta mest ü şad-kam
bir elde cam-ılale-fam bir elde zülf-i ham-be-ham
lutf eyle saki nazı ko mey sun ki kalmaz böyle bu
dolsun sürahi vü sebu boş durmasun peymane hem
her nev-reside şah-ı gül almış eline cam-ı mül
lutf et açıl sen dahi gül ey serv-kad u gonce-fem
bu dürd ü bu safi deme dönsün piyale gam yeme
kanun-ı devr-i da’ime uy sen de mey sun dem-be-dem
meydür mihekk-i aşıkan aşub-ı dil-aram-ı can
sermaye-i pir-i mugan piraye-i bezm-i sanem
mey akılı irşad eder aşıkları dilşad eder
seyle virür berbad ider dillerde koymaz gerd-i gam
mey ateş-i seyyaledür mina kadehle laledür
ya gonce-i pür-jaledür açmış nedsim-i subh-dem
saki mede mey sun bize cam-ı cem-i key sun bize
rıtl-ıpeyapey sun bize gitsün gönüllerden elem
biz aşık-ı azadeyüz amma esir-i badeyüz
alüfteyüz dil-dadeyüz bizden gitsün gönüllerden elem
bir cam sun Allah içün bir kase de ıl mah içün
ta medh-i şahenşah içün alem ele levh ü kalem
ol afitab-ı saltanat ol şeh-süvar-ı memleket
cam-bezm ü hatem-mekremet memduh-ı esnaf-ı ümem
eblak-süvar-ı rüzigar-aşub-ı rum ı zengibar
leşkar-şikar-ı kam-kar behram-ı efridün-alem
piraye-i mülk ü milel sermaye-i din düvel
k’olmuş nasibi ta ezel tac-ı feridın taht-ı cem
hakan-ı osmani-neseb kim münderic zatında heb
islam-ı faruk-ı arab ikbal-i perviz-i acem
sultan murad-ı kamuranefser-dih ü kişver-sitan
hen padişah hem kahraman sahib-kıran-ı cem-haşem
şahanşeh-i ferhunde-baht arayiş-i dihim ü taht
bahtı kavi ikbali saht iskender-i yusuf-şiyem
şah-ı cihan-ara mıdur mah-ı zemin-pira mıdur
behram-ı bi-perva mıdur ya afitab-ı pür-kerem
şahane-meşreb cem gibi sahib-kıran rüstem gibi
hem isi-i meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem
dünya vü mafiha nedür cennetde olsa ya nedür
lutf eylemek zira nedür yanında bir nakd ü selem
cümle hünerden bnasib sırr-ı aceb sun-ı garib
meclisde şuh u dil-firib ceng edicek şir-i ücem
gahi ki cihan ol şir-i yele hışm ile tig alur ele
olur cihan pür-zelzele basdukça meyhane kadem
ol dem ki kasd-i ceng eder sahraları gül-reng eder
dünyayı hasma teng eder olusa sam u güstehem
ssürdükçe hasma yektene bazmaz silah u cevşene
yer kalmaz asla düşmene illa beyaban-ı adem
ey hüsrev-i ali-nijad v’ey daver-i pak-i’tikad
ey şah-ı sahib-adl ü dad ey padişah-ı muhterem
sen bir şeh-i zi-şansın şahenşah-i devransın
yani ki sen hakansın devrinde ben hakaniyeyim
ben gerçi bir bi-hasılem şakird-i ders-i müşkilem
hem mekteb-i ehl-i dilem halk olmadan levh ü kalem
sözde nazir olmaz bana ger olsa alem bir yana
pür-tumturak ü hoş-eda ne hafızem ne muhteşemem
hakaniyem ben muhteşem yanumda serheng-i haşem
hafız olur lebestdem hamem edince zir ü bem
nef’i yeter daevayı ko dünya ile gavgayı ko
efleke istignayı ko hake yüzün sür la-cerem
kaldur elin eyle du’a buldı kasiden intiha
şimdi du’a etmek sana hem müstehabdur hem ehem
nice kaside bir kitab mecmua-i pür-intihab
her nüktesi faslu’l-hitab her beyti bir genc-i hikem
ta kim cihan ma’mur ola geh emn ü geh pür-şur ola
ikbal ile mesrür ola ol husrev-i vala-himem
Genç Osman Kasidesi (şair Nef’i)
âferîn ey rûzgârıñ şehsüvâr-ı safderi
arşa as şimden gerû tîğ-ı süreyyâ-cevheri
pâre-i elmâsdur seng-i fesânı n’eyler ol
çarha çekme bir dahi şemşîr-i vâlâ-gevheri
ser-firâz etdin livâ’ü’l-hamd-i dîn-i ahmedi
kâfire gösterdin el-hakk dest-bürd-i haydârı
tîgüna n’ola yemîn eylerse rûh-ı murtazâ
bir gazâ etdin ki hoşnûd eyledin peygamberi
eyledin bir hamlede berbâd mülk-i düşmeni
gerd-i rahşın gerçi kim sedd etdi râh-ı sarsarı
mâh-ı nev sanma felekde göricek peykârını
ditredi behrâm elinden düşdü zerrîn-hançeri
ol kadar kan dökdü şemşîrin ki aksile anın
kâse-i yâkûta döndü künbed-i nîlûferî
gamze-i hûbân gibi cârî ucundan yine hûn
böyle kalırsa eger yek-reng eder bahr u beri
belki gark-ı bahr-ı hûn olurdu fülk-i dil gibi
etdiğince tîg-ı hûn-efşân ile cevlân-geri
şukka-i râyât-ı bahtınla rikâbın olmasa
keştî-i nüh-âsmânın bâd-bân u lengeri
berk uran destinde tîg-ı pür-güher midir yahud
eyledi deryâya gavta âftâb-ı hâveri
bir avuç gevher saçardı âleme gûyâ kefin
saldığınca düşmene gâhî murassa’ şeş-peri
bir acep deryâdır ordû-yı hümâyûnun senin
kim habâb-ı ber-kârar olmuş ana her çâderi
mevc-i pey-der-peydir ol bahra sipâh-ı saf-be-saf
bir neheng olsa n’ola her top-ı ejder-peykeri
her alay bir mevc-i tûfân-hîzidir anın n’ola
hâr u has gibi önünce kaçsa kâfir askeri
gün gibi tenhâda çıksan tîg ile meydâna sen
kâr-ger düşmez sipâh-ı düşmenin şûr u şeri
şeb-çerâğ-ı dîn ü devletdir vücûdun hıfz içün
kat kat olmuş ejdehâdır heft-çarhın çenberi
karşı durmaz sana şimdensonra bu ikbâl ile
düşmenin ger kahramân olsa ser-â-ser leşkeri
böyle âgâz eylesin şimdengeri elkâbına
câmi’-i nüh-kubbe-i kevnin hatîb-i minberi
âftâb-ı bahr u ber sâhib-kırân-ı şark u garb
şehsüvâr-ı nâm-ver râyet-güşâ-yı safderi
âsmân-ı devletin hûrşîd-i kudsî-pertevi
bezm-gâh-ı şevketin cemşîd-i hûrşîd-efseri
nakd-ı vakt-i saltanat sermâye-i emn ü emân
dest-gîr-i dîn ü devlet kâm-bahş-ı serverî
şâh-ı vâlâ-rütbe osmân hân gâzî kim felek
görmemişdir böyle bir şâhenşeh-i cengâveri
şehsüvâr-ı âlem-ârâ kim revâdır olsa ger
na’l u mîh-ı rahşı çarhın âftâb u ahteri
safder-i kişver-güşâ kim cenge çıkdıkça olur
cebre’îl ‘inna fetehnâ’-h’ân-ı tîg u miğferi
pâdişâh-ı âdil ü âlî-neseb kim yaraşır
etse ger serheng ü der-bân keykubâd u kayseri
şehriyâr-ı âsmân-mesned ki olmuş tâ ezel
secde-gâh-ı heft-iklîm-i cihândır kişveri
şehnişîn-i nüh-revâk-i âsmândur mesnedi
ıyd-gâh-i heft-iklîm-i cihândur kişveri
mesned-i iclâlinin rif’at bir ednâ pâyesi
dergeh-i ikbâlinin devlet kadîmî çâkeri
her ne işlerse zamâne tâbi’-i endîşesi
her ne emr eylerse devrân bende-i fermân-beri
verse tab’-ı âteşe ger berk-ı tîgı terbiyet
ma’den-i elmâs ederdi tûde-i hâkisteri
adli ger ârâyiş-i bezm-i cihân etse olur
şem’a şeh-perrin ile pervânenin bâl ü peri
ol kadar âsûde âlem sâye-i adlinde kim
hâb-gâh eyler gazâle pehlû-yı şîr-i neri
etse ger hâsiyyet-i hıfzı sirâyet âleme
tarh olurdu safha-i âb tizre nakş-ı âzeri
aksidir anın felekde hırmen-i encüm değil
saçdı dest-i lutfu hâke ol kadar sîm ü zeri
yazsa vasf-ı nükhet-i hülkun verirdi âleme
gerd-i hâk-pây-ı hâme bûy-ı müşk-i ezferi
kadr-i hâk-i kûy-i ahlâkın bilirdi rüzgâr
birbirine eylese âgışte müşk ü anberi
kâm-kârâ saf-derâ sâhib-kırân şâhenşehâ
ey serîr-i adl ü dâdın dâver-i dîn-perveri
sihr ederdim medhine geldikçe ammâ n’eyleyim
eylemiş hakk vasfını kayd-ı tasavvurdan berî
aczime bir hüccet alırdım eger ehl olsalar
rûzgârın yâve-sencân-ı fazîlet-güsteri
âcizim hak üzre evsâfında hâlâ kim benim
âlem-i endîşenin allâme-i dânişveri
belki kânûn-ı suhande hall ü akd-ı nüktede
hikmet-i fükr ü hayâlin feylesof-ı ekberi
hasb-ı hâlimdir husûsâ lâf u da’vâ ber-taraf
gerçi sâhib-lâf olur erbâb-ı tab’ın ekseri
ben öğünmem kadrim erbâb-ı dil ü dâniş bilir
ârifim düşmezbana lâf u güzâf-ı serserî
hâmem ol mu’ciz-tırâz-ı sad-hezârân pîşedir
kim nazîr olmaz ana illâ kelîmin ejderi
harfidir mecmû’a-i esrâr-ı dîvân-ı kemâl
noktasıdır mühre-i dâğ-ı derûn-ı enverî
tab’ım ol büt-hânedir kim sûret-i dîvârının
taşa kâr eyler hadeng-i gamze-i nâzik-teri
nice sûret feyz-i enfâsımla cân bulsa olur
her biri şehr-i dilin bir âlem-ârâ dilberi
her hayâlim bir arûs-ı nâz-perverdir benim
kim bu âlemden değil esbâb-ı zîb ü zîveri
mûy-ı gîsû-yı melekdir târ u pûd-ı câmesi
pâre-i pîrâhen-i hûr-ı cihândır mu’ceri
bâde-i idrâkimin tevhîd ser-cûş-ı humu
sâkî-i endîşemin tahkîk dürd-i sâgarı
hâmemin râh-ı sülûk-ı fitne hatt-ı sâyesi
şi’rimin habl-ı metîn-i feyz târ-ı mıstarı
kande ben kande yine ta’rîf-i şâh-ı nüktedân
n’yleyim zabt edemem endîşe-i zûr-âveri
fikr-i evsâfın gıdâ-yı rûhdur endîşeme
dil helâk olur ger olursam o sevdâdan beri
cevher-i iksîr-i medhin tarh edince reşkden
eylerin her lahza endîşemle ceng-i zer-gerî
korkarım hem âftâb-ı kîmyâ-ger duymasın
yohsa bin şevk ile olur ol dahî bir müşterî
zerresin mihre gubârın rûzgâra kim verir
cevherîyim ben cîhâna vermem öyle gevheri
böyle cevher var elimde n’yleyim dünyâyı ben
başına çalsın felek âyîne-i iskenderî
âlemi teshîr içün hâtem ne lâzım tab’ıma
ben süleymân-ı hayâlim n’eyleyim engüşteri
her ne dersem ism-i a’zam gibi olur kâr-ger
ol kadar ta’zîm ile dinler sözüm ins ü perî
başla şimdensonra ey nef’î du’â-yı devlete
bir du’â et kim ola hüsn-i kabûlün mazharı
eyleye tâ husrev-i sâhib-kırân-ı şark u garb
eşheb-i zer pâleheng-i subh ile cevlân-geri
hakk ser-efrâz eylesin râyât-ı dîn ü devletin
kande azm eylerse olsun feth ü nusret rehberi
eyledikçe azm-i meydân-ı gazâ evvel kadem
pây-mâl olsun yolunda düşmen-i dînin seri
hocalarım kasidenin tüm özelliklerini taşıyan ( girizgah, tegazzül, methiye, fahriye falan ) kasideler var mı yardımcı olur musunuz?
kasidelerde seheriyye bölümlerine örnek verebilir misiniz?
valla helal olsun .bence biraz daha uzun olmalıydı
Genç Osman Kasidesi nin günümüz Türkçesi ile yazılımı,kasidenin bölümlerini yazarsanız çok memnun olurum .
3 tane kısa kaside örneği lazım açıklamalarıyla birlikte yardımcı olabilir misiniz lütfen.
kısa kaside diye birşey yok kaside en az 33 beyitten oluşur
Çok yardımcı oldunuz teşekkürler. :)
Alemlerin rabbine (c.c.) yahut Rasul u zisan efendimize (s.a.s.) ithafla yazılmış bir kaside yok mu? Yakın zamanda böyle bir kasideye ihtiyacım var. Yardımcı olursanız çok sevinirim.
Nefinin 4. murada sunduğu kasideyi de açıklayabilir misiniz?
Çok güzel peki nefinin kasidesinin de açıklaması var mı?
Din ve devlet adamlarını övmek amacıyla belli kurallar içerisinde yazılan uzun şiirlere kaside denir.
ÖZELLİKLERİ:,
1-)İlk beyitine matla ve son beyitine makta denir.
2-)En güzel beyitine Beyitü-l Kasid denir.
3-)Şairin mahlasının geçtiği beyite Taç beyit denir.
4-)En az 33 ve en fazla 99 beyitten oluşur.
Kasideler, tek kelimeyle süper öğreticidir. Tavsiye ediyorum okuyun bence.
emrah bey beyitlerin bölümlerini şiirin altına yazıyorum…
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez. )
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su
vermek hayırlı bir iştir.)
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)
Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından)
kurtarabilir.)
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi gerekir.)
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su
(Su Hz. Muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.
Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.)
Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o
mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su
(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini (bir
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da
olsa o eşikten dönmez.)
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)
derman bilirler.)
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen o kerâmet denizisin ki mi’râc gecesinde feyzinin
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel
su iner.)
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden
ümitliyim.)
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde)
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan
düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su
(gözyaşı) döktüğü zaman,)
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.)
Şair Fuzuli
nesib: 1-15. beyitler
girizgah:16. beyit
methiye: 17-29.beyit
fahriye:30.beyit
dua:31-32. beyit
Çok güzel olmuş yazanlara teşekkür ederim.
gazeller ve kasideler süper tek kelimeyle
kasidenin bölümlerini bi kaside üzerinde gösterebilirmisiniz
Süüüüüüüüüüüüüüüper yardıncı oldu
2senede yazdım
çok yardımcı oldunuz
kasideler çok işime yaradı çok teşekkürler.Birde bi ricam olacaktı kasidelerdeki kelimelerin hangisi türkçe hangisi yabancı kelime olduğunu yazarsanız güzel olur..
kasideler en az 33 en fazla 99 beyittir kısaltılırsa kadidenin kurallarına uymaz.
tesekkürler cok yardımcı oldu 2 saatte yazdım hepsını
Çok güzeL çok yardımcı oLdu teşekkür edrm (:
Süper birşey bu bayıldım tüm performans ödevimi buradan yaptım süper.
ödevime çok yardımcı oldu ayrıca çok ta güzeller ama keşke anlamlarını anlayabilsek :)
çok teşşkürler grup yapımcısına :)))))
bencede güzel ama uzun hepsini 2 günde yazdım
kaside süper:))
kasideler süper :)
Kısa kasideler de var onları da eklermiisniz yaz yaz bitmiyolar. :S teşekkürler…
şiir nedir
kasideler çok güzel ama ne anlama gldiklerini tam anlayamıyoruz bu nedenle tam bir düşünce sahibi olamıyoruz cevabınızı bekliyorum
lütfen araştırdığımız şeyleri bulalım
ya şu kasideyi birazdaha kısaltamazmısınız çok uzun yaz yaz bitmiyor bide başka örneklerde eklerseniz sevinirim şimdiden teşekkürler
Konu özettir ve daha fazla kısaltmak imkansız. Aksi halde konu anlatımı eksik kalır. Yeni kaside örnekleri eklenmiştir.
kasideler zaten 33-99 beyit arası olur daha kısasını bulamazsın başka türlü anlam bütünlüğünü sağlaman imlansız.
Canım az yaz sonuna 3 nokta (…) koy öyle de oluyormuş edebiyatçımız dedi. :)